Öğlene doğru gozlerim açılıyor! Bir kaç saat oncesine kadar donan ben degildim sanki! Sanki gece yaşadıklarım bir rüya, sanki sabaha kadar soğuktan ben donmamisim gibi, etraf gunluk gulistanlik; günes, hayran kalacaginiz pastoral tonlarla bezemis her yeri. Hatta gunes yüzünden uyudugum poşetin icinde terlemis durumdayim, sirf sicak yuzunden dışarı cikma ihtiyacı duyuyor, serin havanin yuzume carpmasini arzuluyorum.
Gece donuyordum, simdiyse terlemis vaziyette güne merhaba diyorum!
Sistem gayet basit; Hemen cayı demliyor ve yanımda getirdiğim fakat alışılmadık hava koşulları yüzünden kokmaya başlayan kasar peynir ve salamı, gene yanimda getirdigim bambu ekmekz kesme tahtasi üzerinde dilimliyorum. Böyle ilginç detaylara önem veren biriyim; Açim, açıktayim, ama gel gor ki mikrop ve bakteri tutmayan yapısıyla bambu kesme tahtasından vazgeçemiyorum(!) onu hic yanımdan ayırmıyorum :) ben de böyle bı şeyim iste, ne yaparsın, takdiri ilahi diyelim...
Kahvaltıya müteakip , uyudugum poşeti, tulum ve geri kalan eşyaları toplayarak çantama dolduruyor ve fuar binasına giriyorum. Vestiyere cantayi bırakıyor ve yanıma sadece fotograf makinesi çantamı, bir de gezerken yanima aldigim yiyecekleri, iPad'imi ve boş su şişelerini koymak uzere buyuk sırt çantamın şapka kısmını alıyorum. Bu sapka kısmını postacı cantasina dönüştürdüm. Büyük seyahat çantalarının şapka kısımlarıni ufak bir müdahaleyle postacı çantasina dönüştürmek mümkün; Bu konuyla ilgili detayları fotograflariyla birlikte daha sonra paylaşacağım.
Velhasil kelam yollarda yürüyorum.! Kafamda İzzet İllel'in bana hediye ettigi ve su geçirmez ozellige sahip kovboy şapkam yüzünden meraklı gozlerin bakışları altinda ilerliyorum. Adamlar hiç Türkish kovboy görmemiş, merakla beni inceliyorlar(!) bu halimle normal bir turistden farkli, bir baska seye benziyorum. Sapkali bu hâlimi de fotolarıyla birlikte bilahare paylaşacağım.
Yolda dikkatimi yine cocukları eğitmek, eglendirirken bilgilendirmek uzere hazirlanan çeşitli çadır ve standlar çekiyor. Kent merkezi bu standli, çadırli haliyle adeta bir karnavali, panayırı andırıyor! Standlar gayet tabii yetiskinlerin kullanimima yonelik, ciddi konularda bilgi vermek uzere kurulmuşlar ama aileler hayret edilesi bir bilinclilik ornegi gostererek bu yerleri ayni dun aksam dağcılık fuarında deneyimledigim gibi cocuklariyla geziyorlar.
Bugun itfaiye elemanlarının oldugu meydanda, bir devrin yitik turkusunu yeniden canlandirmaya calisan ilginc bir grup var! Sokak ortasinda garip bir curcuna: Demir dövenler, yün eğirenler, kaligrafi ile cicili bicili yazı yazanlar; Her şey rönesansda olduğu gibi, eskisi haliyle, yalin, dogal bir sekilde yapiliyor. Kaybolmaya yüz tutmus mesleklerin erbaplari, sokak ortasına kurulan atölyelerde, insanlarin gozleri onunde zaanatlarini icra ediyorlar. Turk oldugum anlaşılınca burada çok keyifli dakikalar yasıyorum; insanlarla cat pat İtalyanca konuşurken genc bir kız İngilizce konuşmayı teklif ediyor. Bende "solo italyano" yani sadecebitalyanca cevabiyla karsilik verince etrafimdaki teyzeler tarafından alkışa tutuluyorum :)
Yine dikkatimden kacmayan; ailelerin tek işi, yeni nesli gelecege hazirlamak(!) Bizim ulkemizdeyse, bu dunyaya cocuk mocuk getirilmez, ben çektim o cekmesin gibi bir mantikla meseleye yaklaşılıyor, ancak Avrupa'lılar, bir ihtimalin daha var oldugu inancını kaybetmemis ve gelecek neslin olabilecek en iyi sekilde serilip serpilmesi icin ellerinden geleni yapiyorlar. Bu ne cocuk sevdasi arkadas(!) Hiç aklimda yokken, bu avrupalilardan aldigim gaz ile bende bi cocuk yapmaya karar verdim :p
Artik tez zamanda uyanmali ve avrupalının otunu bokunu değil, bu güzel yanlarını ornek almaya başlamalıyız. Bizler odun gibi yetistirilirken bu veletlerin nitelikli, sistematik ve ezberci zihniyetten uzak metotlarla egitilmeleri... Tum bunlar cok ama cok zoruma gitti(?) Bizim ülke niye kalkınmıyor sorusunun cevabini, gurbet ellerde bu sekilde mı öğrenecektim a dostlar!
Gurbet ellerde gördüklerimden aldığım ilham ile, bu konuyla alakali tez zamanda bir seyler yapmaya karar veriyorum. Artik cevabı bildiğimden oturmak, olan bitene göz yummak olmaz; Hele bir "Yurduma, Ata toprağıma" doneyim; ilgili projeleri ard arda yazacağım. Eger yapmazsam bana da Samet demesinler! Aha da burada soz veriyorum.
Akşama doğru Altra Citta denen, sehrin surlarla çevrili tarihi kısmına dogru, yokuşlu yollarda fotograf çeke ceke ilerliyorum. Jetonla binilen eski funikuler hatti, tepenin eteğinde sıralanmis evlerin arasındaki merdivenler ile ya da araba, belediye otobüsu ve bisikletlilerin kullandigi sur kapılarindan sehre ulaşabiliyorsunuz. Ben şans eseri ana kapılardan birini kullanarak Altra Citta'ya vardım. Tarihi tas köprüden sehre doğru ilerlerken, hemen yol ile surların arasinda kalan sinirli toprak alanda, cesitli sebze ve saksı bitkilerinin yetistirildigini gördüğümde ilk basta bir anlam veremedim ve sasirdim. Bu sinirli alanda adetli bir uretimden soz etmek mümkün değil. Peki herkesin siklikla kullandigi işlek bir yolun yaninbasina ne diye lahana, pancar, maydanoz... ekilir?
Mantık aynı; yeni nesle bir seyler öğretmek, var olan kuşağında degerlerini unutmamalari adına onlara köklerini hatırlatacak çeşitli organizasyonlar duzenlemek. Sehir meydanına kurdukları itfaiye stantlariyla amaçladıkları acil durumlarda neler yapilmasi gerektigiyle ilgili bir bilinc kazandırmak iken, sur diplerine ekilen sebzelerle de amaçlan, gercek ve dogal olana işaret etmek, sehrin gundelik temposu icindeki insana, onun zamanini almadan, bu yapay dunyada yediği, tükettiği seylerin kaynagini hatirlatmak. Helal olsun, Daha ne olsun diyorum ve geciyorum köprüden!
İste avrupalilar daha ne olsun demek yerine daha fazlasi, daha iyisi, bir ust mertebeye ulasmak adina vizir vizir çalışıyorlar; Buldugu bosluga sebze ekiyor, koca meydanı itfaiye tatbikat alanına çeviriyor, yetmiyor üstüne koca caddeyi trafiğe kapatıp, sehrin merkezini el zaanatlariyla, yitip giden, kaybolmaya yüz tutmuş meseklerin icra edildiği bir atölyeye dönüştürüyor.
Sehir bolge planlama, peysaz mimarligi ya da mimarlik okuyanlarin, ideal kentliyi yaratabilmek, daha yasanabilir bir sehir yaratma hedefindeki belediyelere yeni bir anlayisi anlatmalari, göstermeleri, benimsetmeleri gerekiyor!
Yerel yonetimler, uyguladiklari ve cogu durumda sonuc alamadıkları geleneksel yontemlerin yaninda, yolun kenraina pancar, lahana ekmek gibi dolaylı yoldan, pasif, gayrinizami bir yontemin de ideal kentliyi yaratma yolunda ise yarayabilecegini, en azindan denenmesi gerektigini anlamalilar.
Sehri yönetenler, cocuk oyun parkı yapamayacağı kadar küçük, dolayisiyla ne yapacagini da tam olarak bilemedigi sinirli alanlara, illaha billboard yerlestirmek ya da çimen ekmek yerine, insanlarin bir yerden bir yere giderken gorus alanina giren bu alanları, insanları cesitli toplumsal, evrensel konular hakkinda bilgilendirecek mecralara donusturmelidirler.
Tabelalarla ya da daha degisik unsurlarla destekleyerek daha interaktif, etkilesimli mecralar yaratmak, bunkarin gorme duyusunun yaninda dokunma hatta koku alma duyusuna da hitap edecek medyumlar olarak tasarlanması, bu yontemlerle yoldan gecmekte olan insanların, yonlerini değiştirmedikleri, talep etmedikleri halde onlari değiştirecek, dönüştürecek bilgileri alimlamalari sağlanmalıdır.
Yerel yontimler ve hatta devlet, suratle vatandaslarin dolayli ve pasif yollar ile bilgilenmelerine vesile olacak bu tur faaliyetleri, grafik tasarımcılar, sehir bölge planlamacılar, peysaj mimarları ve sosyologlar ile ortaklasa calismalar yuruterek planlamali, faaliyete geçirmelidir.
Organik tarım ya da permakultur tarim faaliyetleriyle ilgili, su tuketimiyle ilgili, atmosferdeki karbon salinim oraniyla ilgili... Kisacasi bu ya da benzer konularda insanlari bilinclendirecek çalısmaları, artik gelin dayatma yoluyla, zorla, kaktıra kaktıra değil, insanlar yoldan geçerken bilinçaltlarına ulaşacak, gayri-nizamı iletişim tekniklerini kullanarak yapalim. Ornegin organik tarım ya da permakultur tarim faaliyetleriyle ilgili ozendirme calismasini, bu ornekte oldugu gibi insanların yolunu degistirmeden bilgiye ulasabilecekleri sekilde yapmaya calisalim.
Çünkü bu isin sırrı artik bu!
Sen sokaktaki adama sana şunları bunlari öğreteceğim, gel haydi dediğinde, adam muhtemelen ısıni gücücu bahane edecek, gelmeyecektir. Sen evrensel bir takım degerler hakkında bilnc oluşturmak için o adamı ayağına getiremezsin ama kamusal alanlari, o insanlari egitmek için kullanacağın bir okul gibi tasarlayabilirsin. Yani kamusal alan suanda oldugu gibi sadece acik hava reklamciligi icin degil de, cesitli toplumsal ve evrensel konularin yanitlariyla bezenmis bir muze koridoruna donusurse eğer, iste o zaman basarı kaçınılmaz olacaktır.
Lüks tüketim ürünleri, hobi faaliyetleri ya da turizm konularinda fuarlar acilabilir; pek ala parasi olan, arzu edenler de buralara gelip gezerler. Ancak herkesin hem fikir oldugu, çeşitli toplumsal, insani, evrensel konularda, kent yönetimi inisiyatifi eline alarak icabında sehrin göbeğinde cadde kapatmalı, icabında sehri fuara, icabında sokaklari müze koridoruna çevirmelidir!
Yapay bir hayatin icinde olduğumuz aşikar; bu hayatta surekli yeni bir seylerin trend haline getirildiginide biliyoruz. Ama bunlarin yaninda Bergamo'da bu curcunaya, bu kapitalist sürece inat bir seyler yapılmaya çalışılıyor. Bergamo'da yapilanlarla amaçlanan, istikametin sadece moderne, yeniye dönük oldugu bir kentli imaji yaratmak değil. Belediyelerin kurdugu İtfaiye standları dısında, ayrıca gecmise ait degerlerin yuceltildigi, eski degerlerin yitip gitmesini onleyecek, onları hatırlatacak, yeni nesle gecmislerinini, nereden geldiklerini tanıtacak, gösterecek organizasyonlar düzenleniyor, iste iki gundur ben bunlari goruyorum. Bizim ulkemizdeyse tutturmuslar bir modern sevdasi, bakalım sonumuz ne olacak!
Bizi kökümüze ve nereden geldigimize yabancilastiran bir enformasyon bombardımanına maruz durumdayiz. Bu yozlaşma ve kültürel yıkımı da onumuze modern olmanın gerekliliği diye sunuyorlar mı(!) ah ah, yüreğim yanıyor dostlar!
Neyse, konuyu değiştirelim. Gel gor ki Altra Citta da gezmeye devam ederken, dun gordugum itfaiye ekipleriyle gene karşılaşıyorum. Bu sefer onlari görmezden gelip odağımızı sehre çeviriyorum; Binalar, yapılar o denli iyi korunmuş ve o denli gezilesi ki, bu sehre bir gun daha ayirmaya karar veriyorum.
Özellikle ara sokaklar harika. Bu sokaklarda kaybolup, sonra bı anda eşsiz bir manzarayla karsilasabileceginiz acikliklara ulasiyorsunuz. Muhtemelen rönesansdan bu yana fazla değişmemiş kentte aksam oluyor; ertesi gun daha erken bir saatte buraya donmek uzere geri donus yoluna giriyorum. Asagiya dogru yurumeye basliyorum.
Yanımda getirdigim termos ve pet siseye sokaktaki çeşmelerin birinden su dolduruyorum ve hava kararirken, fuar alanına giden otobüsün oldugu durağa gidiyordum.
Velhasil kelam hemen ocağı, tenceyi kurarak klasik yemegim olan, istanbuldan getirdigim bir paket Nuh un Ankara makarnasini aciyorum; paketin yarisini hemen haslamaya basliyor, bir yandan da bambu ekmek kesme tahtasında salam ve kasarlari kesmeye başlıyorum. Makarna haslaninca da hepsini birbirine katarak yemeğe başlıyorum. Tencerenin sonuna dogru makarnayla iç ice gecen kasar donmaya ve artik lokmami çatala dolarken, yutmaya çalışirken beni zorlamaya başlıyor. Hemen çay demliyorum, son lokmalar da hupurdeterek ictigim cay eşliğinde mideye iniyor.
Yatıyorum, yuvarlanıyorum, lpad ile blog için yazılar yazıyorum, derken uykum geliyor, bir noktada gözlerim ağırlaşıyor, uyuyorum ve gün sona eriyor.
İkinci gün - harcanan toplam meblağ:
0€
sana erdoğanın sözlerini söylüyorum.teşvik olsun diye. üç çocuk üç çocuk üç çocuk en az üççocuk.sen bakma italyanlara:)
YanıtlaSildaha sık yaz da anlamlı olsun bari samet!
YanıtlaSil