Kamp malzemeleri satan yerden ayrılarak, tabelasinda İstanbul yazan ama Maraş'li(!) kebabciya gitmek uzere yola koyuldum. Oraya vardigimda nezaketen bir selam vererek alelacele çantamı aldım ve hemen Bergamo tren garinin yanında, parka benzeyen ama icinde sadece siyahi ve kara isler pesindeki insanların oldugu bahcenin kuytu yerine yerlestim.
Hemen yanimdaki esrar satıcısının, müşterisinin koluna eroin ya da benzeri bi madde enjekte ediyor oluşuna aldırış etmeden, yanina gidiyor ve bu saticiya cakmagi olup olmadigini soruyorum. Simdi dusunuyorum da aclik neler yaptırıyor. Adamin yanina giderek abes bir soru sormam; onca insana aldiris etmeden kamp malzemelerini ulu orta yerde kurmaya başlamam, hey allahim ya! Du bakalim daha neler gorecegiz...
Benim usturupsuz tavrima, avrupali kimligini elden birakmadan karsilik veren adam; müşterisinin koluna esrar enjekte ettigi için, yardımcı olamayacağını, ozur dileyerek kibar bir dille ifade etti ve yanından ayrılmam gerektigini söyledi(!) iste avrupalılar... Velhasil kelam bi de bize bakin!
Kamp malzemelerimi kurmuş, son enerjimiyse esrar satıcısından çakmak isteyerek kullanmıştım. Artık olmek uzereydim. Vücudum daha fazla dayanamıyordu. İstem disi bir sekilde yanmayan ocağın basına Emrah modunda çöktüm, çaresiz beklemeye başladım.
Küçük Emrah her yerde evrensel bir kişilik olsa gerek(!) Isini bitiren ve musterisinden ücretini alan satıcı, musterinin tam para vermesi sonucu, para üstünü cikistirabilmek icin benim hemen yaibasimda duran ve sonradan satıcıya ait oldugunu anladigim motorsikletin yanina geldi. Cantasından cüzdan gibi bir şey çıkarıp, musterinin yanina donmeden hemen once bana dogru dondü ve "çakmak haa" diyerek cebinden çıkardığı çakmağıni önüme fırlattı.
Hemen davranip cakmagi aldim ve eroin saticisina " grazie signore" diyerek saygida kusuru elden birakmadim. Son bir gayret ocağımı yakmak üzere davrandım ama artık ellerim titriyor ve susuzluk ile birlikte resmen daha acmamak uzere gozlerimi yumuyordum.
Susamıştim; ancak sadece makarna yapmaya yetecek kadar suyum vardı. Onuda yolda rastladığım bir çeşmeden doldurmus, yolda bir bölümünü de içmiştim. Azicik su ve İstanbul'dayken aylardır paketi acik olduğu icin kuflenen, ancak kuflendigini henuz yeni anladigim, aclik basima vurmusken, gurbet ellerde anladigim bu makarnayı "acaba" sorusunu sormayi dusunmeden haslamaya başladım.
Nasıl da yedim hemen! Tadina, tuzuna, bozulmus rengine aldiris etmeden yarim paket makarnayi mideye indirdim. Doydum lan! evet iste oldu, başardım gibisinden yüzümde garip bir tebessüm esliginde once kirli tencere, catal ve kasigimi ıslak mendille yıkadım(!) ardından hemen herseyi çantama doldurarak, cat pat italyancamla hangi otobüsün gideceğini öğrendiğim fuara gitmek üzere otobusun oldugu duraga doğru gittim.
Fiera: Fuar
Fiera'ya geldiğimde yükümü hemen binanin girişindeki vestiyere bırakiyorum. Benden başka buraya eşya bırakan, hatta vestiyere bakan herhangi bir görevli dahi yok. Bana verilen davetiyeyi göstererek 7€ olan giriş ücretini ödemeden fuara giriyorum.
Ağlamakli oluyorum hemen! Simdi dağcılık fuarı denince, en iyi ihtimalle kamp ocağı, navigasyon aletleri, çadır, mat, uyku tulumu gibi seyler akla gelir. Bizde dagcilik fuari var mı ya da varsa ne sıklıkla yapilir? Bu sorunun cevabininbilmiyorum ama olsa bile, yukarida saydigim malzemeler ve turevleri satiliyordur.
Bir vesileyle hiç aklimda yokken gorme sansina sahip oldugum bu fuar üzerine bir iki kelam etmek istiyorum; Fuarda uyku tulumu, cadir, gps gibi şeylerin tanitildigi standlarin yaninda, asil ilginc olan sehir ya da bölgelerin standlarınin olmasiydi; Dagcilik denince akla gelen uyku tulumu, cadir, ip, alet-edavat gibi seylerin azınlıkta olması, sehir ya da bölgelere ait yerel yönetimlerin açtığı standlarin ise hissedilir ağırlığı, bunun yaninda bu standlardaki sunumların niteliği, resmen ağzım açık gezdim.
Mesela Burdur şehrinin ya da Marmara bölgesinin standına geldiginizde, görevli kisinin size Burdur'daki trekking noktalarını, kamp yapılabilecek, ailece ya da profesyonel olarak gidilebilecek, yani çeşitli zorluk seviyelerindeki parkurları tanıtıyor ve gösteriyor olması, buralarla ilgili kapsamlı haritalardan vermesi... Bu arada bizdeki siyasi haritalar gibi islevsiz, fason seylerden bahsetmiyorum; yürüyerek, tırmanarak ya da bisiklete binerek dolasabileceginiz, her biri kendine has sekilde, ayri ayri detaylandirilmis, sozkonusu parkurda tek basinizayken zorlanmadan mesafe kat etmenizi saglayacak titizlikle hazırlanan haritalardan bahsediyorum! Oyle bir detay var ki, sanirsin asker haritasi...
Sonra vay efendim, Alpler'deki turizm neden bizim ülkemizde yok, el oglu cennet vatanimiza neden kultur ya da doğa turizmi için gelmiyor(?) Halbuki ah bir bizim ülkemizdeki güzellikleri bilseler diyerek yakınalım. Veryansin edip duralım! Biz daha cok yakınırız aa gençler!!! Ah, ah!
Fuardaki ortama bakıyorum. Baktikca icim bi hoş oluyor. Mesela erkekleri ele alalim; oyle bi bakımlılar ki gormeniz gerek. Rengarenk ama ahenkle giyinmişlgezinizde "barzo" diye tabirini bulan çift kromozomlu tiplerden yok; hatta aksine burada kizlarin azmis olduğunu gözlemlerimde bariz bir sekilde tespit ettim(?) Erkeklere yenecek bir seymis gibi bakiyor ve karinlari aç ise oturup yeme konusunda biç tereddüte düşmüyorlar. Sonrasında masayi kim kurduysa o kaldirsin gibisinden vurdumduymaz bir tavirla, arkalarına bakmadan çekip giden bu kızların hepsi genc, hepsi yeni nesil, Hepsi çıtir :)
Ben size söyleyeyim; Avrupalilar coktan uyanmış, bize 3 cocuk şartı koymuşlar ama buralarda bol çocuklu geniş bir aile sahibi olmak trend olmus. Geniş, büyük aile arabaları, transporter tipi araçlar oldukça yaygın. Olan biten hersey, sokaklardaki itfaiye tatbikatları, karnavallar, şölenler, sokak satıcıları... Hepsi cocuklara çalışıyor.
Fuara gelen ailelere bakıyorum. Adeta cocuklarini gezdirmeye gelmiş gibi bir hal, tavır icerisindeler. Etrafta buyuyen yeni nesli, dağcılığa, bisiklete, tirmaniciliga...vb alıştırmak, gencleri bu sporlarla tanistirmak için kurulmuş bir dolu stand var. Buz pisti, suni kayak pisti, slalom yaparak kayıyormuşsuz hissi veren simülasyon, off-road bisiklet parkuru... Tamam hepsi cok guzel ama tüm bunları sadece cocuklar kullanıyor. Aileler ise sadece disaridan bakmakla ve daha cok cocuklarının fotograflarını çekme telaşında bir oradan bir obur yana kosusturuyorlar. Ellerinde kamerayla bir o yana bir bu yana koşan ebeveynler ve yüzü gelen cocuklar!
Buz pistinde kayan miniklerin cok samimi fotografını çektim. Ancak USB ya da SD kart girişi olmadıgı için, çektiğim fotoları bu yazıları da yazdığım iPad'ıme aktaramiyorum. Bilahare yazı aralarını fotoğraflarla süsleyecek, yazıları da tekrar elden geçireceğim. Fark ettiginiz üzere, iPad ile Türkçe karakter sorununu çözebilmiş değilim (bak ben tam bu konuya değinince nasıl da güzel, problemsiz yazmaya başladı meret, aklı sıra sorun bende degil, sende demeye calisiyor! peh, yermiyim lan ben, steve jobs gelse, feristahini getirseniz nafile, turkce karakter sorununa daha applevari bir cozum geliştirilmesi gerekirdi. En azindan sanal klavyeye türkce harfler eklenmiş olsaydı, şimdi bir sorundan bahsediyor olmazdık.
Bisikletler, pratik kafa kameraları, tüy gibi hafif uyku tulumlari... Koca fuarda ilgimi çeken bunlar oldu. Zaten çok yorgundum. Bütün bir gün çanta hazırlamış, sonra yetistiremeyince, artık oldugunkadariylan diyerek ucu ucuna hava alanina yetişmiştim. Sonrasını yukarıda okuduklarınız...
Artık dayanamıyor, uyumak istiyorum. Fuarın kapandığına dair anons verildiğinde hemen tuvalete gidiyor ve neden sonra sokakta kalmak ile, italyada bir evde kalmak arasında tuvalet icin konusursak, herhangi bir hijyen farkı olmadıgını deneyimlemis oldum. Adamlarda teharet musluğu denen bir şey yok(!) en kisa zamanda bu muslugu Avrupa'ya ithal edip, zengin olmayla sonuclanacak bir surecin bas aktoru olursam sasirmayin. Adamlar hem zevklerine duskun, hem de teharet muslugunun verdigi o doyumsuz hazdan yoksunlar, bence ben ya da bir baska biri, onlari bu harika bulus ile tanistirmali...
Yedekte bulunsun diyerek bir tomar tuvalet kağıdıni cebe indiriyor; gun icinde sokakta bulduğum ve yanımda dolastirdigim boş bir su şişesine de musluktan su dolduruyorum. Vestiyerden çantamı yüklendiğim gibi önünde kocaman bir otopark açıklığı bulunan fuar binasından çıkıyorum. Otoparkın sonunda 10 metre kadar bir Çimen alan, ardında yollari otoyola bağlayan bir viyadük vardı.
İste bu sınırlı çimen alanı, otopark lambalariyla aydinlatildigi ve ben ne yazık ki kafa lambamı Turkiye de unuttuğum için, geceyi geçireceğim yer olarak belirliyorum. Hemen icine gireceğim posetimi kurmaya başlıyorum. Bu arada kafa lambam yok! Hadi bugün böyle, daha sonra nasıl olucak, acaba İtalya'da bir fener kaç para, bunu ilerleyen günlerde göreceğiz.
Zaten çantada yer kalmadığı için çadırımı alamadım, hatta Carrefour marka elyaf uyku tulumu dahi almadım. Sadece icine girdiğimde dış etkenlere karsi beni bir nebze koruyacak bir poşet (bivak) ve ince bir polar uyku tulumum var. Bu tulumu geçen ağustos ayında kamp yaparken kullandigim zaman bile yetersiz kalmisti. Simdi bu tulumla ekim soğuklarında nasıl yapacagım bilmiyorum(!)
Ucaktan indigimde soylediklerimi hatirlamaya calisiyorum; İtalya sicacik, yazı yaşıyor demiştim? Peh, actım ağzımı mevlam Ekim ayı nasıl olurmuş bendenize gösteriyor iste! Bugun gordugum havadan sonra, herhalde bir hafta soguklar gelmez diyordum. Yahu gece bir esmeye başladı, bir soğuk var, anlatılacak gibi değil...
Cantamda kalın seyler var, ama o derece yorulmuş ve bitkin dusmusum ki, çantadan kisliklari çıkaracak hamleyi bile yapamıyor, üşümeyin göze alıyorum. Sanırım sabaha karsı 03.oo gibi iyice üşüyor ve sonunda inadı bırakarak cantadan termal icligimi çıkarıyorum; Uzerimdeki Swit in üzerine giyerek bir nebze rahat ediyorum.
Sabah 5.30 da alarm çalıyor, ardından tekrarı çalıyor, ardından bir başka alarm daha... O denli yorulmuşum ki ancak öğlen uyanabiliyorum. Takribi 13-14 saati poşetin icinde geçiriyorum. Bunun sebebi, gecenin soğuk olmasindan mutevellit uyuyamiyorum; ve havanın ancak isindigi sabah ile öğlen vakitleri arasında gercekten uyuyabiliyorum.
Gece donuyordum; Öğlen ise neredeyse terlemis vaziyette poşetten çıkıyor ve yeni bir güne merhaba diyorum!
İlk gün harcanan toplam meblağ:
*2 Euro . Otobüs bileti aldim (ancak henüz kullanmadım.)
*6 Euro . 2 adet ButanPropan kartuş.
(Bu kartuslar fiyatlari yuzunden beni oldukca tedirgin ettiler ancak ayın 10 hatta 12 sine kadar beni idare etmeyi basardilar, Esasında ilk basta bunlarin verimliliklerinden suphe duyuyordum ama korktugum basima gelmedi).
ben de bugün ilk defa topuklu ayakkabıyla okula gittim işte... merak edersin belki diye söylüyorum ben de hayatta kaldım...
YanıtlaSilhadi bakalım koç iyi gidiosun
YanıtlaSilşiii hoooo .ayağımla dürtükleyim seni de uyanlan.alplere gidiosun süzgeçle küflü makarnaylan gidiosun.imece usulüolmaya köylere dalıyosun.apple yi aldın nete de girmiyosun.
YanıtlaSil